top of page
DERMATOLOJİK HASTALIKLAR

AKNE VULGARİS (SİVİLCE)
Akne, pilosebase ünite ilişkili yaygın bir hastalıktır. Halk arasında sivilce olarak da bilinir. Yağ bezlerinin ve kıl foliküllerinin iltihaplanması sonucu oluşur. Genellikle ergenlik döneminde başlar, ancak yetişkinlerde de ortaya çıkabilir.
Akne, en sık yüz, boyun, göğüs, omuzlar ve sırt gibi yağ bezlerinin yoğun olduğu bölgelerde görülür. Bunun nedeni, bu bölgelerde yağ bezlerinin daha fazla bulunması ve bu bezlerin salgıladığı sebum adı verilen yağın tıkanıklıklara yol açmasıdır.
Akne belirtileri arasında siyah noktalar (komedonlar), beyaz noktalar, papüller (küçük kızarık şişlikler), püstüller (irin dolu kabarcıklar) ve nodüller (dokunulduğunda ağrılı sert şişlikler) bulunur. Akne bazı durumlarda iz bırakabileceği için erken tedavi önem teşkil etmektedir.
Aknenin nedenleri arasında genetik yatkınlık, hormonal değişiklikler (ergenlik, adet döngüsü, hamilelik), stres, diyet, bakteriyel enfeksiyonlar ve kozmetik ürünler gibi faktörler yer alır.
Akne ve izleri tedavisinde sabır ve devamlılık önemlidir, çünkü tedavi sonuçları genellikle zaman alabilir. Ayrıca, akneyi şiddetlendirebilecek sivilce sıkma gibi kendiliğinden yapılan müdahalelerden kaçınılması önemlidir.
Akne ve izleri tedavisinde topikal ve sistemik ilaç tedavileri, PRP, lazer, radyofrekans tedavisi, kimyasal peeling tedavileri etkili bir şekilde kullanılabilmektedir.
Akne, en sık yüz, boyun, göğüs, omuzlar ve sırt gibi yağ bezlerinin yoğun olduğu bölgelerde görülür. Bunun nedeni, bu bölgelerde yağ bezlerinin daha fazla bulunması ve bu bezlerin salgıladığı sebum adı verilen yağın tıkanıklıklara yol açmasıdır.
Akne belirtileri arasında siyah noktalar (komedonlar), beyaz noktalar, papüller (küçük kızarık şişlikler), püstüller (irin dolu kabarcıklar) ve nodüller (dokunulduğunda ağrılı sert şişlikler) bulunur. Akne bazı durumlarda iz bırakabileceği için erken tedavi önem teşkil etmektedir.
Aknenin nedenleri arasında genetik yatkınlık, hormonal değişiklikler (ergenlik, adet döngüsü, hamilelik), stres, diyet, bakteriyel enfeksiyonlar ve kozmetik ürünler gibi faktörler yer alır.
Akne ve izleri tedavisinde sabır ve devamlılık önemlidir, çünkü tedavi sonuçları genellikle zaman alabilir. Ayrıca, akneyi şiddetlendirebilecek sivilce sıkma gibi kendiliğinden yapılan müdahalelerden kaçınılması önemlidir.
Akne ve izleri tedavisinde topikal ve sistemik ilaç tedavileri, PRP, lazer, radyofrekans tedavisi, kimyasal peeling tedavileri etkili bir şekilde kullanılabilmektedir.

ROZASE (GÜL HASTALIĞI)
Rozase, yüzde ortaya çıkan, kırmızı renkli lezyonlar ve bazen sivilcelerle karakterize olan kronik bir deri hastalığıdır. Başlangıçta yanaklarda ve burun üzerinde kırmızı renk değişikliği şeklinde başlar ve zamanla yayılarak yüzün diğer bölgelerini de etkileyebilir. Bu lezyonlar sıklıkla "gül hastalığı" olarak da adlandırılır.
Rozase, genellikle 30-50 yaşları arasındaki yetişkinlerde görülür ve kadınlarda erkeklere göre daha yaygındır. Genetik yatkınlık, derideki damarlarla ilgili problemler ve çevresel faktörlerin birleşimi hastalığın gelişimine katkıda bulunabilir. Ayrıca yüzde demodeks adlı parazitler de mevcut durumu tetikleyebilmektedir.
Rozase'nin belirtileri şunları içerebilir:
Kırmızı veya pembemsi renk değişikliği: Yanaklarda, burun üzerinde, alında ve çene bölgesinde kırmızı renkte lezyonlar görülür.
Küçük kırmızı kabarıklıklar: Lezyonların içinde zaman zaman küçük kırmızı kabarıklıklar, sivilceler oluşabilir.
Şişlik: Yüz bölgesinde şişme ve şişkinlikler görülebilir.
Yanma ve kaşıntı: Rozase, bazı kişilerde yanma ve kaşıntıya da neden olabilir.
Yüzde damarlanma artışı
Rozase'nin tetikleyici faktörleri arasında güneş ışığı, rüzgar, soğuk hava, sıcak içecekler, baharatlı yiyecekler, alkol tüketimi ve stres yer alır.
Rozase, teşhis ve tedaviyle kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Hastalığın tedavisinde medikal ajanlar ve lazer tedavileri etkili bir şekilde kullanılabilmektedir. Tedavi edilmeyen durumlarda lezyonlar zamanla şiddetlenebilir ve kalıcı kızarıklıklara ve ciltte kalıcı damar genişlemelerine yol açabilir. Bu nedenle, rozase belirtileri fark edildiğinde dermatoloğa başvurulmalıdır. Ayrıca, rozaseyi tetikleyen faktörlerin bilinmesi ve bunlardan kaçınılması da hastalığın yönetiminde önemlidir.
Rozase, genellikle 30-50 yaşları arasındaki yetişkinlerde görülür ve kadınlarda erkeklere göre daha yaygındır. Genetik yatkınlık, derideki damarlarla ilgili problemler ve çevresel faktörlerin birleşimi hastalığın gelişimine katkıda bulunabilir. Ayrıca yüzde demodeks adlı parazitler de mevcut durumu tetikleyebilmektedir.
Rozase'nin belirtileri şunları içerebilir:
Kırmızı veya pembemsi renk değişikliği: Yanaklarda, burun üzerinde, alında ve çene bölgesinde kırmızı renkte lezyonlar görülür.
Küçük kırmızı kabarıklıklar: Lezyonların içinde zaman zaman küçük kırmızı kabarıklıklar, sivilceler oluşabilir.
Şişlik: Yüz bölgesinde şişme ve şişkinlikler görülebilir.
Yanma ve kaşıntı: Rozase, bazı kişilerde yanma ve kaşıntıya da neden olabilir.
Yüzde damarlanma artışı
Rozase'nin tetikleyici faktörleri arasında güneş ışığı, rüzgar, soğuk hava, sıcak içecekler, baharatlı yiyecekler, alkol tüketimi ve stres yer alır.
Rozase, teşhis ve tedaviyle kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Hastalığın tedavisinde medikal ajanlar ve lazer tedavileri etkili bir şekilde kullanılabilmektedir. Tedavi edilmeyen durumlarda lezyonlar zamanla şiddetlenebilir ve kalıcı kızarıklıklara ve ciltte kalıcı damar genişlemelerine yol açabilir. Bu nedenle, rozase belirtileri fark edildiğinde dermatoloğa başvurulmalıdır. Ayrıca, rozaseyi tetikleyen faktörlerin bilinmesi ve bunlardan kaçınılması da hastalığın yönetiminde önemlidir.

PSORIASIS (SEDEF HASTALIĞI)
Psoriasis olarak da bilinen sedef hastalığı, kronik ve otoimmün bir deri hastalığıdır. Bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyonu sonucu deri hücrelerinin hızlı bir şekilde üretilip birikmesiyle oluşur. Normalde deri hücreleri yaklaşık 28 gün içinde olgunlaşıp dökülürken, sedefli hastalarda bu süre sadece 4-7 gün kadardır. Bu hızlı hücre döngüsü, deride kırmızı, kabarık, kalın, gümüş rengi pullarla kaplı lezyonların oluşmasına yol açar.
Sedef hastalığı genellikle dirsekler, dizler, saç derisi, bel ve kalçalar gibi bölgelerde görülse de vücudun diğer bölgelerini de etkileyebilir. Sedef hastalığı ayrıca, tırnakları, el ve ayak eklemlerini, kasıkları ve genital bölgeyi de etkileyebilir. Hastalığın şiddeti kişiden kişiye göre değişebilir ve stres, enfeksiyonlar, alkol tüketimi, bazı ilaçlar ve diğer faktörlerle tetiklenebilir veya şiddetlenebilir.
Sedef hastalığının farklı tipleri vardır:
Plak Psoriasis: En yaygın tiptir. Kırmızı ve kalın plakaların üzerinde gümüş beyazı pullar görülür.
Guttat Psoriasis: Genellikle üst solunum yolu enfeksiyonları sonrasında küçük damla benzeri lezyonlar şeklinde ortaya çıkar.
Inverse Psoriasis: Koltuk altı, kasık, göğüs altı gibi deri kıvrımlarında oluşur ve kırmızı lezyonlarla karakterizedir.
Püstüler Psoriasis: Deride püstüller (irin dolu kabarcıklar) ile beliren nadir bir tiptir.
Eritrodermik Psoriasis: Vücut yüzeyinin büyük bir bölümünde derinin kızarıklığı ve soyulması görülür ve ciddi bir tıbbi durumdur.
Sedef hastalığının tedavisi hastalığın şiddetine, tipine ve hastanın genel sağlık durumuna göre değişir. Tedavi, semptomların azaltılması, inflamasyonun kontrol altına alınması ve deri lezyonlarının düzeltilmesi amacıyla yapılır. Tedavi seçenekleri arasında topikal (deride uygulanan) ilaçlar, fototerapi (ışık tedavisi) ve sistemik tedaviler bulunur. Sedef hastalığı tedavisi ile günümüzde oldukça yüksek iyilik oranları sağlanabilmektedir.
Sedef hastalığı genellikle dirsekler, dizler, saç derisi, bel ve kalçalar gibi bölgelerde görülse de vücudun diğer bölgelerini de etkileyebilir. Sedef hastalığı ayrıca, tırnakları, el ve ayak eklemlerini, kasıkları ve genital bölgeyi de etkileyebilir. Hastalığın şiddeti kişiden kişiye göre değişebilir ve stres, enfeksiyonlar, alkol tüketimi, bazı ilaçlar ve diğer faktörlerle tetiklenebilir veya şiddetlenebilir.
Sedef hastalığının farklı tipleri vardır:
Plak Psoriasis: En yaygın tiptir. Kırmızı ve kalın plakaların üzerinde gümüş beyazı pullar görülür.
Guttat Psoriasis: Genellikle üst solunum yolu enfeksiyonları sonrasında küçük damla benzeri lezyonlar şeklinde ortaya çıkar.
Inverse Psoriasis: Koltuk altı, kasık, göğüs altı gibi deri kıvrımlarında oluşur ve kırmızı lezyonlarla karakterizedir.
Püstüler Psoriasis: Deride püstüller (irin dolu kabarcıklar) ile beliren nadir bir tiptir.
Eritrodermik Psoriasis: Vücut yüzeyinin büyük bir bölümünde derinin kızarıklığı ve soyulması görülür ve ciddi bir tıbbi durumdur.
Sedef hastalığının tedavisi hastalığın şiddetine, tipine ve hastanın genel sağlık durumuna göre değişir. Tedavi, semptomların azaltılması, inflamasyonun kontrol altına alınması ve deri lezyonlarının düzeltilmesi amacıyla yapılır. Tedavi seçenekleri arasında topikal (deride uygulanan) ilaçlar, fototerapi (ışık tedavisi) ve sistemik tedaviler bulunur. Sedef hastalığı tedavisi ile günümüzde oldukça yüksek iyilik oranları sağlanabilmektedir.

ÜRTİKER (KURDEŞEN)
Ürtiker, halk arasında kurdeşen veya dabaz olarak da bilinen, deride kızarıklık, kabartılar ve kaşıntıya neden olan yaygın bir deri rahatsızlığıdır. Ürtiker, alerjik reaksiyonlar, enfeksiyonlar, ilaçlar, stres veya bazı gıdalar gibi çeşitli tetikleyiciler nedeniyle ortaya çıkabilir. Genellikle kaşıntılı, kabarık, soluk kırmızı kabarıklıklar şeklinde görünürler.
Ürtikerin iki ana tipi vardır:
Akut Ürtiker: Akut ürtiker, aniden ortaya çıkar ve genellikle 6 haftadan daha kısa bir sürede kendiliğinden geçer. Alerjik reaksiyonlar, gıdalar, ilaçlar, böcek sokmaları veya temas sonucu oluşabilir.
Kronik Ürtiker: Kronik ürtiker ise, 6 haftadan daha uzun süre devam eden ve nedeni net olarak belirlenemeyen durumdur. Bu tür ürtiker, uzun süreli stres, enfeksiyonlar veya bazı otoimmün bozukluklarla ilişkili olabilir.
Ürtiker belirtileri, kaşıntı, kabarıklıklar, kızarıklık ve bazen şişlikler olarak ortaya çıkar. Kabarıklıklar vücutta farklı bölgelerde aniden oluşabilir ve birkaç saat içinde kaybolabilir. Bazı durumlarda, ürtikere eşlik eden derin ödem (angioödem) olarak bilinen deri altında şişmelerle birlikte ortaya çıkabilir.
Ürtikerin tedavisi, genellikle semptomları hafifletmeye ve tekrarlamasını önlemeye odaklanır. Antihistaminikler, kortikosteroidler ve omalizumab gibi iğne tedavileri kaşıntıyı azaltmak ve kabarıklıkları kontrol altına almak için kullanılabilir. Bununla birlikte, ürtikerin altında yatan nedeni belirlemek de önemlidir, böylece tetikleyici faktörlerin kaçınılması mümkün olabilir.
Ürtikerin iki ana tipi vardır:
Akut Ürtiker: Akut ürtiker, aniden ortaya çıkar ve genellikle 6 haftadan daha kısa bir sürede kendiliğinden geçer. Alerjik reaksiyonlar, gıdalar, ilaçlar, böcek sokmaları veya temas sonucu oluşabilir.
Kronik Ürtiker: Kronik ürtiker ise, 6 haftadan daha uzun süre devam eden ve nedeni net olarak belirlenemeyen durumdur. Bu tür ürtiker, uzun süreli stres, enfeksiyonlar veya bazı otoimmün bozukluklarla ilişkili olabilir.
Ürtiker belirtileri, kaşıntı, kabarıklıklar, kızarıklık ve bazen şişlikler olarak ortaya çıkar. Kabarıklıklar vücutta farklı bölgelerde aniden oluşabilir ve birkaç saat içinde kaybolabilir. Bazı durumlarda, ürtikere eşlik eden derin ödem (angioödem) olarak bilinen deri altında şişmelerle birlikte ortaya çıkabilir.
Ürtikerin tedavisi, genellikle semptomları hafifletmeye ve tekrarlamasını önlemeye odaklanır. Antihistaminikler, kortikosteroidler ve omalizumab gibi iğne tedavileri kaşıntıyı azaltmak ve kabarıklıkları kontrol altına almak için kullanılabilir. Bununla birlikte, ürtikerin altında yatan nedeni belirlemek de önemlidir, böylece tetikleyici faktörlerin kaçınılması mümkün olabilir.

SİĞİL (VERRÜKA)
Siğil, deride ve bazen mukozalarda oluşabilen, yaygın ve genellikle zararsız bir deri lezyonudur. Genital bölgede oluşan siğiller, cinsel yolla bulaşan HPV (Human Papillomavirus) enfeksiyonu ile ilişkilendirilirken, diğer bölgelerde oluşan siğiller farklı tiplerde HPV ile ilişkilendirilebilir. Şimdiye kadar tanımlanmış 200’den fazla HPV tipi bulunmaktadır.
Siğiller, HPV virüsünün deriye veya mukoza zarlarına temas etmesi sonucu oluşur. HPV, vücuttaki çeşitli bölgelerde hücrelerin DNA'sına bulaşarak hücrelerin anormal bir şekilde büyümesine neden olur. Bu durum da siğillerin ortaya çıkmasına yol açar.
Siğiller farklı şekil ve boyutlarda olabilir. Genellikle kabarık, et beni şeklinde veya yüzeyi düz ve renkli olabilirler. Siğillerin rengi ten renginden, kahverengiye veya pembe tonlarına kadar değişebilir. Siğiller genellikle ağrısızdır, ancak bazı durumlarda kaşıntıya veya tahrişe neden olabilirler.
Siğiller, deri teması veya kişisel eşyaların paylaşımı yoluyla kolayca bulaşabilir. Duşlar, spor salonları, yüzme havuzları ve ortak kullanılan giysiler gibi alanlarda HPV enfeksiyonu bulaşma riskini artırabilir.
Siğiller genellikle kendi kendine geçebilir, ancak bazı durumlarda tedavi gerekebilir. Tedavi, siğilin yerleşim yeri, boyutu ve yaygınlığına bağlı olarak değişebilir. Tedavide kullanılan yöntemler arasında kriyoterapi (dondurma), elektrokoter (elektrikle yakma), lazer tedavisi, kimyasal yakma gibi yöntemler bulunmaktadır. Önemli bir nokta, siğillerin elle oynanmamasıdır, çünkü bu durum enfeksiyonun yayılmasını artırabilir.
Siğiller, HPV virüsünün deriye veya mukoza zarlarına temas etmesi sonucu oluşur. HPV, vücuttaki çeşitli bölgelerde hücrelerin DNA'sına bulaşarak hücrelerin anormal bir şekilde büyümesine neden olur. Bu durum da siğillerin ortaya çıkmasına yol açar.
Siğiller farklı şekil ve boyutlarda olabilir. Genellikle kabarık, et beni şeklinde veya yüzeyi düz ve renkli olabilirler. Siğillerin rengi ten renginden, kahverengiye veya pembe tonlarına kadar değişebilir. Siğiller genellikle ağrısızdır, ancak bazı durumlarda kaşıntıya veya tahrişe neden olabilirler.
Siğiller, deri teması veya kişisel eşyaların paylaşımı yoluyla kolayca bulaşabilir. Duşlar, spor salonları, yüzme havuzları ve ortak kullanılan giysiler gibi alanlarda HPV enfeksiyonu bulaşma riskini artırabilir.
Siğiller genellikle kendi kendine geçebilir, ancak bazı durumlarda tedavi gerekebilir. Tedavi, siğilin yerleşim yeri, boyutu ve yaygınlığına bağlı olarak değişebilir. Tedavide kullanılan yöntemler arasında kriyoterapi (dondurma), elektrokoter (elektrikle yakma), lazer tedavisi, kimyasal yakma gibi yöntemler bulunmaktadır. Önemli bir nokta, siğillerin elle oynanmamasıdır, çünkü bu durum enfeksiyonun yayılmasını artırabilir.

KELOİD
Keloid, ciltte bir yaranın veya kesik yerinin normalden fazla bir şekilde iyileşmesi sonucu oluşan aşırı büyümüş, kabarık, kırmızı veya mor renkli bir doku oluşumudur. Keloid, genellikle yara iyileşmesi sonrasında oluşan normal izden daha büyük ve farklı bir görünüme sahip olur. Keloidlerin oluşma nedeni tam olarak anlaşılamamış olsa da genellikle derideki yaralanmalardan sonra ortaya çıktığı bilinmektedir. Bunlar cerrahi kesiler, yanıklar, akne izleri, dikiş izleri veya dövme gibi deri yaralanmaları olabilir. Ayrıca, bazı kişilerde genetik yatkınlık veya aile öyküsü de keloid oluşumunu etkileyebilir. Keloidler, deri yüzeyinin ötesine geçebilir ve derinin normal sınırlarını aşarak yayılabilirler. Bu nedenle, keloidler estetik açıdan rahatsız edici ve kişinin özgüvenini etkileyebilir. Ayrıca, keloidler bazen kaşıntıya veya hassasiyete de neden olabilir. Keloid tedavisinde çeşitli yöntemler kullanılabili. Tedavi seçenekleri arasında şunlar bulunabilir:
İlaç Enjeksiyonları: Keloidin içine ilaçlar enjekte edilerek büyüklüğünü azaltmak ve düzgünleştirmek amaçlanır.
Lazer Tedavisi: Lazer ışığı kullanılarak keloidin büyüklüğünün azaltılması veya renginin açılması hedeflenir.
Kriyoterapi: Düşük sıcaklıkta dondurma işlemiyle keloidin küçültülmesi amaçlanır.
Cerrahi Müdahale: Keloidin çıkartılması, ancak medikal tedavilerle desteklenmezse nüks olabilir.
Keloidlerin tedavisi ile lezyonları hafifletip geçirmek ve görünümünü iyileştirmek için çeşitli tedavi yöntemleri uygulanabilir.
İlaç Enjeksiyonları: Keloidin içine ilaçlar enjekte edilerek büyüklüğünü azaltmak ve düzgünleştirmek amaçlanır.
Lazer Tedavisi: Lazer ışığı kullanılarak keloidin büyüklüğünün azaltılması veya renginin açılması hedeflenir.
Kriyoterapi: Düşük sıcaklıkta dondurma işlemiyle keloidin küçültülmesi amaçlanır.
Cerrahi Müdahale: Keloidin çıkartılması, ancak medikal tedavilerle desteklenmezse nüks olabilir.
Keloidlerin tedavisi ile lezyonları hafifletip geçirmek ve görünümünü iyileştirmek için çeşitli tedavi yöntemleri uygulanabilir.

AĞIZDA AFT
Aftöz stomatit ağız içinde, özellikle dudakların ve yanakların iç yüzü, dil, diş etleri ve yumuşak damakta görülen ağrılı ve yaralı lezyonlardır. Bu lezyonlar küçük, yuvarlak veya oval şekilli olabilir ve beyaz, sarı veya gri renkte olabilirler. Aft, çevresinde kırmızı bir sınır ile çevrilidir ve çapı genellikle 1 ila 10 mm arasında değişebilir.
Aftöz stomatit, çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Bazı olası nedenler şunlardır:
Travma: Ağız içindeki dokuların travmaya maruz kalması (örneğin, yanlışlıkla ısırma) aft oluşumunu tetikleyebilir.
Bağışıklık Sistemi: Bağışıklık sistemi sorunları veya bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklar, aft oluşumunu artırabilir.
Beslenme: Bazı yiyeceklerin (çikolata, kahve, baharatlı veya kola gibi asitli gıdalar) veya besin eksikliklerinin aft oluşumunu etkileyebileceği düşünülmektedir.
Stres ve Anksiyete: Stres ve anksiyete, aft oluşumunu tetikleyebilir veya mevcut aftların şiddetini artırabilir.
Aftöz stomatit, ağızda şiddetli ağrı ve rahatsızlık hissine neden olabilir ve yemek yeme, konuşma veya diş fırçalama gibi günlük aktiviteleri olumsuz etkileyebilir. Aftlar genellikle birkaç gün veya birkaç hafta içinde kendiliğinden iyileşebilir, ancak şiddetli veya kronik vakalarda medikal tedavi verilebilir.
Aft tedavisinde kullanılan medikal tedaviler arasında ağız gargaraları, topikal kortikosteroid kremler veya jeller, ağrı kesici ilaçlar ve bazı durumlarda ağız yaralarını tedavi etmek için antiseptik veya ağrı kesici ilaçlar içeren ağız spreyleri veya jeller yer alabilir. Ayrıca, aft oluşumunu azaltmak için stres yönetimi, dengeli beslenme ve ağız hijyeni önemlidir. Kronik olan durumlarda, altında yatan nedenleri belirleyerek uygun tedavi yöntemleri belirlenebilir.
Aftöz stomatit, çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Bazı olası nedenler şunlardır:
Travma: Ağız içindeki dokuların travmaya maruz kalması (örneğin, yanlışlıkla ısırma) aft oluşumunu tetikleyebilir.
Bağışıklık Sistemi: Bağışıklık sistemi sorunları veya bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklar, aft oluşumunu artırabilir.
Beslenme: Bazı yiyeceklerin (çikolata, kahve, baharatlı veya kola gibi asitli gıdalar) veya besin eksikliklerinin aft oluşumunu etkileyebileceği düşünülmektedir.
Stres ve Anksiyete: Stres ve anksiyete, aft oluşumunu tetikleyebilir veya mevcut aftların şiddetini artırabilir.
Aftöz stomatit, ağızda şiddetli ağrı ve rahatsızlık hissine neden olabilir ve yemek yeme, konuşma veya diş fırçalama gibi günlük aktiviteleri olumsuz etkileyebilir. Aftlar genellikle birkaç gün veya birkaç hafta içinde kendiliğinden iyileşebilir, ancak şiddetli veya kronik vakalarda medikal tedavi verilebilir.
Aft tedavisinde kullanılan medikal tedaviler arasında ağız gargaraları, topikal kortikosteroid kremler veya jeller, ağrı kesici ilaçlar ve bazı durumlarda ağız yaralarını tedavi etmek için antiseptik veya ağrı kesici ilaçlar içeren ağız spreyleri veya jeller yer alabilir. Ayrıca, aft oluşumunu azaltmak için stres yönetimi, dengeli beslenme ve ağız hijyeni önemlidir. Kronik olan durumlarda, altında yatan nedenleri belirleyerek uygun tedavi yöntemleri belirlenebilir.

VİTİLİGO (ALA HASTALIĞI)
Vitiligo, deride pigment oluşumunun (renklenmenin) kaybolduğu bir hastalıktır. Vitiligo genellikle otoimmün bir hastalık olarak kabul edilir. Bunun, bağışıklık sisteminin melanositleri hedef alarak onları yok etmesi nedeniyle oluştuğu düşünülmektedir. Aile öyküsü ve genetik yatkınlık da vitiligo gelişme riskini artırabilir. Vitiligo, farklı yaşlarda ve etnik kökenlerde herkesi etkileyebilir, ancak genellikle genç erişkinlik döneminde başlar. Vitiligo tedavi edilebilir, ancak tamamen iyileşmesi zor olabilir. Tedavi seçenekleri arasında topikal kortikosteroidler, immünomodülatör ilaçlar, ışık tedavisi (UV tedavisi), deri grefti ve kozmetik kapatıcı ürünler gibi seçenekler yer alabilir. Tedavi seçimi, vitiligonun yaygınlığı, büyüklüğü, kişisel tercihler ve sağlık durumuna göre belirlenir. Vitiligo ile yaşayan insanlar, güneşten korumak ve vitiligo alanlarının güneş yanıklarına karşı hassas olabileceğini göz önünde bulundurularak ekstra önlem almalıdır.

LİKEN PLANUS
Liken planus, deri ve mukozaları etkileyen, kronik inflamatuar bir hastalıktır. Bu hastalık, vücudun çeşitli bölgelerinde oluşabilen, kaşıntılı, kırmızı veya mor renkli döküntülerle karakterizedir. Liken planus, deride düz veya kabarık lezyonlar şeklinde görülebilir ve genellikle simetrik bir şekilde ortaya çıkar. Liken planus bağışıklık sistemi sorunları ve otoimmün reaksiyonlarla ilişkilendirilmiştir. Bazı ilaçlar, enfeksiyonlar ve alerjik reaksiyonlar da liken planusun tetikleyicisi olabilir.Liken planus, vücudun farklı bölgelerinde görülebilir, ancak en yaygın olarak bilekler, ön kol, bacaklar, ağız içi, dil, diş etleri ve genital bölgede oluşabilir.
Liken planus lezyonları genellikle kaşıntılıdır ve şiddetli vakalarda ağrıya neden olabilir. Ayrıca, liken planus lezyonları zamanla genişleyebilir ve ciltte kalıcı renk değişiklikleri bırakabilir.
Liken planus teşhisi, tipik lezyonların görüldüğü cilt veya mukozal bölgelerin incelenmesi ve bazen biyopsi yapılmasıyla konulur. Tedavi, semptomların şiddetini azaltmak ve inflamasyonu kontrol altında tutmak amacıyla gerçekleştirilir. Liken planus tedavisi, hastalığın yaygınlığı ve şiddetine göre değişebilir. Tedavi seçenekleri arasında topikal ve sistemik immünomodülatör ilaçlar tedavisi yer alabilir.
Liken planusun tedavisi ile semptomlar kontrol altına alınabilir, kaşıntı şikayeti geçebilir ve yeni lezyonların ilerlemesi durdurulabilir.
Liken planus lezyonları genellikle kaşıntılıdır ve şiddetli vakalarda ağrıya neden olabilir. Ayrıca, liken planus lezyonları zamanla genişleyebilir ve ciltte kalıcı renk değişiklikleri bırakabilir.
Liken planus teşhisi, tipik lezyonların görüldüğü cilt veya mukozal bölgelerin incelenmesi ve bazen biyopsi yapılmasıyla konulur. Tedavi, semptomların şiddetini azaltmak ve inflamasyonu kontrol altında tutmak amacıyla gerçekleştirilir. Liken planus tedavisi, hastalığın yaygınlığı ve şiddetine göre değişebilir. Tedavi seçenekleri arasında topikal ve sistemik immünomodülatör ilaçlar tedavisi yer alabilir.
Liken planusun tedavisi ile semptomlar kontrol altına alınabilir, kaşıntı şikayeti geçebilir ve yeni lezyonların ilerlemesi durdurulabilir.

MANTAR HASTALIĞI
Mantar enfeksiyonu; cilt, tırnaklar, saç derisi, ayaklar, kasık bölgesi ve vajina gibi çeşitli vücut bölgelerini etkileyebilen bir enfeksiyon türüdür. (bkz.Tablo) Mantarlar, nemli ve sıcak ortamlarda, özellikle terleme, dar kıyafetler veya hijyen eksikliği gibi faktörlerin etkisiyle çoğalma eğilimindedirler. Bu tür enfeksiyonlar genellikle kaşıntı, kızarıklık, kabarıklık, soyulma ve ağrı gibi belirtilerle kendini gösterebilir.
Tinea Corporis (Vücut Mantarı) Vücudun çeşitli bölgelerinde, genellikle dairesel kırmızı lekelerle kendini gösterir ve ciltte kaşıntı ve kabarıklığa neden olabilir.
Tinea Pedis (Ayak Mantarı/Atlet Ayakları) Ayakların nemli ve sıcak ortamlarda mantar enfeksiyonuna yatkın olması nedeniyle sık görülür. Ayaklarda kızarıklık, kaşıntı, soyulma ve kötü koku ile karakterizedir.
Tinea Cruris (Kasık Mantarı) Kasık bölgesinde, iç uyluklarda ve genital bölgede mantar enfeksiyonuna bağlı kaşıntı, kızarıklık ve kabarıklık görülebilir.
Tinea Capitis (Saç Mantarı) Saç derisinde mantar enfeksiyonu, saç köklerinde zayıflamaya ve saç dökülmesine neden olabilir.
Onikomikozis (Tırnak Mantarı) Tırnakları etkileyen mantar enfeksiyonu, tırnakların kalınlaşmasına, renk değişikliklerine ve kırılganlaşmasına yol açabilir.
Vajinal Mantar Enfeksiyonu Vajinayı etkileyen mantar enfeksiyonları, genellikle Candida türü mantarlar tarafından oluşur ve kaşıntı, yanma ve beyaz, peynir kesiği benzeri akıntıya neden olabilir.
Mantar enfeksiyonları genellikle temasla veya enfekte kişilerle temas sonucu bulaşır. Terleme, ıslak kıyafetlerin uzun süre kullanılması, enfekte havuzlarda yürümek gibi etmenler, mantar enfeksiyonu riskini artırabilir.
Mantar enfeksiyonlarının tedavisi, enfeksiyonun türüne ve yaygınlığına göre değişir. Tedavi, topikal antifungal kremler, losyonlar, şampuanlar, oral antifungal ilaçlar veya vajinal antifungal krem gibi yöntemleri içerebilir. Özellikle tırnak mantarı tedavisinde Nd-Yag lazerler etkili bir şekilde kullanılabilmektedir. Tedavi süresi ve başarı oranı, enfeksiyonun şiddetine ve hastanın tedaviye ne kadar erken başladığına bağlı olarak değişebilir.
Tinea Corporis (Vücut Mantarı) Vücudun çeşitli bölgelerinde, genellikle dairesel kırmızı lekelerle kendini gösterir ve ciltte kaşıntı ve kabarıklığa neden olabilir.
Tinea Pedis (Ayak Mantarı/Atlet Ayakları) Ayakların nemli ve sıcak ortamlarda mantar enfeksiyonuna yatkın olması nedeniyle sık görülür. Ayaklarda kızarıklık, kaşıntı, soyulma ve kötü koku ile karakterizedir.
Tinea Cruris (Kasık Mantarı) Kasık bölgesinde, iç uyluklarda ve genital bölgede mantar enfeksiyonuna bağlı kaşıntı, kızarıklık ve kabarıklık görülebilir.
Tinea Capitis (Saç Mantarı) Saç derisinde mantar enfeksiyonu, saç köklerinde zayıflamaya ve saç dökülmesine neden olabilir.
Onikomikozis (Tırnak Mantarı) Tırnakları etkileyen mantar enfeksiyonu, tırnakların kalınlaşmasına, renk değişikliklerine ve kırılganlaşmasına yol açabilir.
Vajinal Mantar Enfeksiyonu Vajinayı etkileyen mantar enfeksiyonları, genellikle Candida türü mantarlar tarafından oluşur ve kaşıntı, yanma ve beyaz, peynir kesiği benzeri akıntıya neden olabilir.
Mantar enfeksiyonları genellikle temasla veya enfekte kişilerle temas sonucu bulaşır. Terleme, ıslak kıyafetlerin uzun süre kullanılması, enfekte havuzlarda yürümek gibi etmenler, mantar enfeksiyonu riskini artırabilir.
Mantar enfeksiyonlarının tedavisi, enfeksiyonun türüne ve yaygınlığına göre değişir. Tedavi, topikal antifungal kremler, losyonlar, şampuanlar, oral antifungal ilaçlar veya vajinal antifungal krem gibi yöntemleri içerebilir. Özellikle tırnak mantarı tedavisinde Nd-Yag lazerler etkili bir şekilde kullanılabilmektedir. Tedavi süresi ve başarı oranı, enfeksiyonun şiddetine ve hastanın tedaviye ne kadar erken başladığına bağlı olarak değişebilir.

NASIR TEDAVİSİ
Nasır, ciltte sürekli sürtünme ve baskıya bağlı olarak oluşan kalınlaşmış bir deri tabakasıdır. Ayakların üzerinde, parmak aralarında veya ellerin üzerinde oluşabilir. Nasır, genellikle ağrısızdır, ancak ayakkabı giyildiğinde veya baskıya maruz kaldığında rahatsızlık hissi verebilir.
Nasırın oluşma nedeni, ciltteki sürekli sürtünme veya basınç nedeniyle derinin kendini koruma mekanizması olarak ortaya çıkar. Deri bu sürtünmeye yanıt olarak bölgede kalınlaşır ve koruyucu bir tabaka oluşturur. Ayakların yanlış ayakkabı giyimi, sıkı ayakkabılar, topuklu ayakkabılar, yüksek topuklu ayakkabılar veya yürüme şekli gibi faktörler nasır oluşumunu artırabilir.
Nasırın iki ana türü vardır:
Sert Nasır (Kallus): En sık rastlanan nasır türüdür. Derinin üst tabakasında oluşur, sert ve kalın bir yapıya sahiptir. Genellikle ayak tabanının alt kısmında veya parmakların üzerinde oluşur.
Yumuşak Nasır: Bu tip nasır, ayak parmaklarının arasında veya parmakların üzerinde, özellikle ayakkabılar arasında sıkıştırılan bölgelerde oluşur. Yumuşak nasır, cildin daha yumuşak ve beyaz bir yapıda kalınlaşmasıyla kendini gösterir.
Nasır tedavisi, nasırın türüne ve büyüklüğüne bağlı olarak değişebilir. Kriyoterapi özellikle ağrı ön planda olan nasırlarda etkilidir.
Nasırın oluşma nedeni, ciltteki sürekli sürtünme veya basınç nedeniyle derinin kendini koruma mekanizması olarak ortaya çıkar. Deri bu sürtünmeye yanıt olarak bölgede kalınlaşır ve koruyucu bir tabaka oluşturur. Ayakların yanlış ayakkabı giyimi, sıkı ayakkabılar, topuklu ayakkabılar, yüksek topuklu ayakkabılar veya yürüme şekli gibi faktörler nasır oluşumunu artırabilir.
Nasırın iki ana türü vardır:
Sert Nasır (Kallus): En sık rastlanan nasır türüdür. Derinin üst tabakasında oluşur, sert ve kalın bir yapıya sahiptir. Genellikle ayak tabanının alt kısmında veya parmakların üzerinde oluşur.
Yumuşak Nasır: Bu tip nasır, ayak parmaklarının arasında veya parmakların üzerinde, özellikle ayakkabılar arasında sıkıştırılan bölgelerde oluşur. Yumuşak nasır, cildin daha yumuşak ve beyaz bir yapıda kalınlaşmasıyla kendini gösterir.
Nasır tedavisi, nasırın türüne ve büyüklüğüne bağlı olarak değişebilir. Kriyoterapi özellikle ağrı ön planda olan nasırlarda etkilidir.

EGZAMA (KONTAKT DERMATİT)
Kontakt dermatit olarak da bilinen egzama, derinin bazı maddelerle temas ettiğinde meydana gelen bir egzama reaksiyonudur. Bu maddelere temas sonucu ciltte kızarıklık, kaşıntı, şişme ve bazen kabarcıklar veya kuruma gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Kontakt dermatit iki şekilde ortaya çıkabilir:
Alerjik Kontakt Dermatit: Vücut, temas edilen bir maddeye karşı alerjik reaksiyon gösterir. Bu reaksiyon genellikle temasın ilk kez olduğu andan itibaren gelişmez. Bir maddeye maruz kaldıktan sonra vücutta duyarlılık gelişir ve sonraki temaslarda alerjik reaksiyon ortaya çıkar.
İrritan Kontakt Dermatit: Derinin doğrudan tahriş edici bir maddeyle temas etmesi sonucu oluşur. Tahriş edici maddeler, asitler, alkoller, temizlik maddeleri, sabunlar ve bazı kimyasallar olabilir. Tahriş edici kontakt dermatit, alerjik olmayan ve hemen gelişen bir reaksiyon türüdür.
Kontakt dermatit, cildin maruz kaldığı maddelere ve kişisel hassasiyete bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bu durum, elde, yüzde, boyunda veya vücudun diğer bölgelerinde meydana gelebilir.
Kontakt dermatiti önlemek için aşağıdaki önlemler alınabilir:
1. Bilinçli olmak, potansiyel alerjen veya tahriş edici maddelerden kaçınmak.
2. Kimyasal maddelere maruz kalmadan önce eldiven ve koruyucu giysiler giymek.
3. Deriyi nemli tutmak ve nemlendirici kullanmak, böylece deri bariyerini güçlendirmek
4. Temizlik ürünleri ve kimyasallarla çalışırken koruyucu ekipman kullanmak.
5. Deri testleri yaptırmak ve alerjik reaksiyonlara duyarlılığı belirlemek.
Kontakt dermatit iki şekilde ortaya çıkabilir:
Alerjik Kontakt Dermatit: Vücut, temas edilen bir maddeye karşı alerjik reaksiyon gösterir. Bu reaksiyon genellikle temasın ilk kez olduğu andan itibaren gelişmez. Bir maddeye maruz kaldıktan sonra vücutta duyarlılık gelişir ve sonraki temaslarda alerjik reaksiyon ortaya çıkar.
İrritan Kontakt Dermatit: Derinin doğrudan tahriş edici bir maddeyle temas etmesi sonucu oluşur. Tahriş edici maddeler, asitler, alkoller, temizlik maddeleri, sabunlar ve bazı kimyasallar olabilir. Tahriş edici kontakt dermatit, alerjik olmayan ve hemen gelişen bir reaksiyon türüdür.
Kontakt dermatit, cildin maruz kaldığı maddelere ve kişisel hassasiyete bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bu durum, elde, yüzde, boyunda veya vücudun diğer bölgelerinde meydana gelebilir.
Kontakt dermatiti önlemek için aşağıdaki önlemler alınabilir:
1. Bilinçli olmak, potansiyel alerjen veya tahriş edici maddelerden kaçınmak.
2. Kimyasal maddelere maruz kalmadan önce eldiven ve koruyucu giysiler giymek.
3. Deriyi nemli tutmak ve nemlendirici kullanmak, böylece deri bariyerini güçlendirmek
4. Temizlik ürünleri ve kimyasallarla çalışırken koruyucu ekipman kullanmak.
5. Deri testleri yaptırmak ve alerjik reaksiyonlara duyarlılığı belirlemek.

SEBOREİK DERMATİT (YAĞLI EGZAMA)
Seboreik dermatit, deride kaşıntılı, kırmızı ve pullu bir döküntüye yol açan kronik ve tekrarlayan bir hastalıktır. Seboreik dermatit, deride yağ bezlerinin yoğun olduğu bölgelerde, özellikle saçlı deri, yüzde kaş ve burun kenarları, kulak arkası, göğüs, sırt ve koltuk altlarında görülür.
Genetik yatkınlık, bağışıklık sistemi ve mantar (Malassezia türü) gibi çeşitli faktörlerin hastalığın etyolojisinde rol oynadığı düşünülmektedir. Seboreik dermatit, genellikle mevsimsel olarak değişebilir, soğuk, kuru hava veya stres gibi tetikleyici faktörlerle şiddetlenebilir.
Seboreik dermatitin belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
Kaşıntı: Deride şiddetli kaşıntıya neden olabilir ve kaşınma sonucu döküntü ve kızarıklık artabilir.
Kızarıklık: Etkilenen bölgelerde deride kızarıklık ve tahriş görülebilir.
Pullanma: Deride beyaz veya sarımsı pulların oluştuğu bölgeler görülebilir. Bu pullar, saç derisinde veya kaşlarda özellikle belirgin olabilir.
Yağlı veya Kuru Deri: Seboreik dermatit bazen yağlı bir deri tipiyle ilişkilendirilebilir, ancak bazı durumlarda deride kuruluk da olabilir.
Seboreik dermatit, bebeklerde ve yetişkinlerde farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Yetişkinlerde, seboreik dermatit genellikle bebeklere göre daha ciddi ve kronik olma eğilimindedir.
Tedavi genellikle semptomları kontrol altına almayı ve tekrarlamasını önlemeyi hedefler. Şampuanlar, kremler, losyonlar ve topikal ilaçlar ve şiddetli olgularda sistemik ilaçlar seboreik dermatitin tedavisinde kullanılabilir. Ayrıca, cilt temizliği ve nemlendirilmesi, tetikleyici faktörlerden kaçınma ve stres yönetimi, hastalığın kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir.
Genetik yatkınlık, bağışıklık sistemi ve mantar (Malassezia türü) gibi çeşitli faktörlerin hastalığın etyolojisinde rol oynadığı düşünülmektedir. Seboreik dermatit, genellikle mevsimsel olarak değişebilir, soğuk, kuru hava veya stres gibi tetikleyici faktörlerle şiddetlenebilir.
Seboreik dermatitin belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
Kaşıntı: Deride şiddetli kaşıntıya neden olabilir ve kaşınma sonucu döküntü ve kızarıklık artabilir.
Kızarıklık: Etkilenen bölgelerde deride kızarıklık ve tahriş görülebilir.
Pullanma: Deride beyaz veya sarımsı pulların oluştuğu bölgeler görülebilir. Bu pullar, saç derisinde veya kaşlarda özellikle belirgin olabilir.
Yağlı veya Kuru Deri: Seboreik dermatit bazen yağlı bir deri tipiyle ilişkilendirilebilir, ancak bazı durumlarda deride kuruluk da olabilir.
Seboreik dermatit, bebeklerde ve yetişkinlerde farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Yetişkinlerde, seboreik dermatit genellikle bebeklere göre daha ciddi ve kronik olma eğilimindedir.
Tedavi genellikle semptomları kontrol altına almayı ve tekrarlamasını önlemeyi hedefler. Şampuanlar, kremler, losyonlar ve topikal ilaçlar ve şiddetli olgularda sistemik ilaçlar seboreik dermatitin tedavisinde kullanılabilir. Ayrıca, cilt temizliği ve nemlendirilmesi, tetikleyici faktörlerden kaçınma ve stres yönetimi, hastalığın kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir.

ATOPİK DERMATİT
Atopik dermatit, deride kronik ve tekrarlayan bir iltihaplanma durumudur. Alerjik reaksiyonlar ve genetik yatkınlık gibi faktörlerin birleşimiyle ortaya çıkar. Atopik dermatit, atopik egzama olarak da adlandırılır. Genellikle deride kuru, kaşıntılı, kızarık ve pul pul döküntülerle karakterizedir. Atopik dermatit, deri bariyerinin zayıf olduğu kişilerde daha sık görülür.
Bu hastalık çoğunlukla bebeklik döneminde başlar ve genellikle çocukluk çağında devam eder. Atopik dermatit belirtileri ve şiddeti kişiden kişiye farklılık gösterebilir, ancak genellikle belirtileri tablodaki gibidir:
Deride kuru ve kaşıntılı alanlar
Kızarıklık ve ciltte döküntüler
Kabarcıklar, kabuklanma ve yoğun kaşıntı.
Ciltte kalınlaşma ve sertleşme (lichenifikasyon) oluşumu.
İltihaplanma ve cilt enfeksiyonlarına yatkınlık
Atopik dermatit tedavisi, semptomları hafifletmeyi, derideki nemi korumayı ve deri bariyerini güçlendirmeyi hedefler. Alerjik prick testleri atopik dermatiti şiddetlendiren durumları ortaya çıkartabilmektedir. Nemlendiriciler, topikal ve immünmodülatör sistemik ajanlar tedavide etkili bir şekilde kullanılabilmektedir.
Bu hastalık çoğunlukla bebeklik döneminde başlar ve genellikle çocukluk çağında devam eder. Atopik dermatit belirtileri ve şiddeti kişiden kişiye farklılık gösterebilir, ancak genellikle belirtileri tablodaki gibidir:
Deride kuru ve kaşıntılı alanlar
Kızarıklık ve ciltte döküntüler
Kabarcıklar, kabuklanma ve yoğun kaşıntı.
Ciltte kalınlaşma ve sertleşme (lichenifikasyon) oluşumu.
İltihaplanma ve cilt enfeksiyonlarına yatkınlık
Atopik dermatit tedavisi, semptomları hafifletmeyi, derideki nemi korumayı ve deri bariyerini güçlendirmeyi hedefler. Alerjik prick testleri atopik dermatiti şiddetlendiren durumları ortaya çıkartabilmektedir. Nemlendiriciler, topikal ve immünmodülatör sistemik ajanlar tedavide etkili bir şekilde kullanılabilmektedir.

SKABİYES (UYUZ HASTALIĞI)
Uyuz, şiddetli kaşıntı ile seyreden Sarcoptes scabiei adı verilen küçük bir parazit tarafından oluşturulan bulaşıcı bir hastalıktır. Uyuz paraziti derinin üst tabakasında tüneller kazarak ve burada yumurtalar bırakarak yaşar. İnsanlara bulaşması temasla olur ve enfekte kişilerin giysileri, yatakları veya havluları yoluyla kolayca yayılabilir.
Uyuz belirtileri genellikle hastalığın bulaştığı kişilerde 2-6 hafta sonra ortaya çıkar. En sık görülen belirtiler şunlardır:
Yoğun kaşıntı: En belirgin belirtidir ve genellikle gece daha şiddetli olur. Parazitlerin cildin altındaki tünelleri kazması nedeniyle kaşıntı meydana gelir.
Kızarıklık ve kabarcıklar: Kaşınma sonucu ciltte kızarıklık ve kabarcıklar oluşabilir. Bu lezyonlar genellikle el, bilek, dirsek, kalça, göğüs ve genital bölgelerde yoğunlaşır.
Tüneller: Uyuz parazitleri deride tüneller kazarak ilerlediğinden, deride ince, gri veya beyaz çizgiler görülebilir. Bu tüneller tipik olarak kısa ve kıvrımlıdır.
İkincil enfeksiyonlar: Yoğun kaşınma nedeniyle deride yaralar oluşabilir ve bu yaralardan bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir.
Uyuz tedavisi genellikle krem veya losyon şeklinde reçetelenen topikal ilaçlarla yapılır. Bu ilaçlar uyuz parazitlerini ve yumurtalarını öldürmeyi amaçlar. Hastanın yatak çarşafları, giysileri ve havluları gibi temas eden eşyalarının dezenfekte edilmesi ve sıcak suda yıkanması da önemlidir. Uyuz genellikle tedavi edilebilir bir hastalıktır. Ancak, hastalığın tedavi edilmemesi durumunda belirtiler kötüleşebilir, deride kalıcı hasarlar veya enfeksiyonlar oluşabilir.
Uyuz belirtileri genellikle hastalığın bulaştığı kişilerde 2-6 hafta sonra ortaya çıkar. En sık görülen belirtiler şunlardır:
Yoğun kaşıntı: En belirgin belirtidir ve genellikle gece daha şiddetli olur. Parazitlerin cildin altındaki tünelleri kazması nedeniyle kaşıntı meydana gelir.
Kızarıklık ve kabarcıklar: Kaşınma sonucu ciltte kızarıklık ve kabarcıklar oluşabilir. Bu lezyonlar genellikle el, bilek, dirsek, kalça, göğüs ve genital bölgelerde yoğunlaşır.
Tüneller: Uyuz parazitleri deride tüneller kazarak ilerlediğinden, deride ince, gri veya beyaz çizgiler görülebilir. Bu tüneller tipik olarak kısa ve kıvrımlıdır.
İkincil enfeksiyonlar: Yoğun kaşınma nedeniyle deride yaralar oluşabilir ve bu yaralardan bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir.
Uyuz tedavisi genellikle krem veya losyon şeklinde reçetelenen topikal ilaçlarla yapılır. Bu ilaçlar uyuz parazitlerini ve yumurtalarını öldürmeyi amaçlar. Hastanın yatak çarşafları, giysileri ve havluları gibi temas eden eşyalarının dezenfekte edilmesi ve sıcak suda yıkanması da önemlidir. Uyuz genellikle tedavi edilebilir bir hastalıktır. Ancak, hastalığın tedavi edilmemesi durumunda belirtiler kötüleşebilir, deride kalıcı hasarlar veya enfeksiyonlar oluşabilir.

DERİ KANSERLERİ
Deri kanseri, deri hücrelerinde kontrolsüz ve anormal büyüme ve bölünme sonucu oluşan bir tür kanserdir. Derinin dış tabakası olan epidermiste veya derinin altındaki dermis tabakasında başlayabilir. Genellikle deride oluşan kanserlerin çoğu güneşin ultraviyole (UV) ışınlarına maruz kalma ile ilişkilidir.
Çok sayıda deri kanseri türü mevcut olup başlıca olanları şu şekilde sıralanabilir:
Bazal Hücreli Karsinom: En yaygın deri kanseri türüdür ve genellikle güneşe maruz kalan bölgelerde, yüz, boyun ve eller gibi alanlarda ortaya çıkar. Yavaş büyüyen ve nadiren yayılan bir kanser türüdür.
Skuamöz Hücreli Karsinom: En sık görülen deri kanseri türlerindendir. Güneş ışığına maruz kalan bölgelerde, özellikle yüz, kulaklar, dudaklar ve ellerde ortaya çıkar. Daha hızlı büyüme eğilimindedir ve nadiren yayılabilir.
Melanom: Melanosit adı verilen cilt hücrelerinden kaynaklanan daha nadir bir kanser türüdür. Melanom hızlı bir şekilde yayılabilir ve tedavi edilmezse hayati tehlike oluşturabilir. Vücudun herhangi bir bölgesinde ortaya çıkabilir ve sıklıkla mevcut bir benin (nevüs) kanserleşmesiyle başlar.
Mikozis fungoides: Deri kanseri olarak sınıflandırılan bir tür lenfoma olan Hodgkin dışı lenfoma grubuna dahil olan nadir bir hastalıktır. MF, lenfosit adı verilen beyaz kan hücreleri olan T hücrelerinden kaynaklanır. Bu hastalık, T hücrelerinin deride anormal olarak büyümesi ve birikmesi sonucu ortaya çıkar. Uzun yıllar takip gerektiren bir deri kanseri türüdür.
Deri kanserleri erkenden teşhis ve tedavi edilirse oldukça yüksek iyileşme oranlarına sahiptir. Erken teşhis için düzenli olarak deri muayenesi yapılması, deri kanseri riskini azaltmada önemli bir adımdır. Öncesinde bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom veya melanom geliştirip tedavi ile iyileşen bireylerin ilk 5 yıl yılda 2 sefer deri muayenesine başvurması önerilmektedir.
Çok sayıda deri kanseri türü mevcut olup başlıca olanları şu şekilde sıralanabilir:
Bazal Hücreli Karsinom: En yaygın deri kanseri türüdür ve genellikle güneşe maruz kalan bölgelerde, yüz, boyun ve eller gibi alanlarda ortaya çıkar. Yavaş büyüyen ve nadiren yayılan bir kanser türüdür.
Skuamöz Hücreli Karsinom: En sık görülen deri kanseri türlerindendir. Güneş ışığına maruz kalan bölgelerde, özellikle yüz, kulaklar, dudaklar ve ellerde ortaya çıkar. Daha hızlı büyüme eğilimindedir ve nadiren yayılabilir.
Melanom: Melanosit adı verilen cilt hücrelerinden kaynaklanan daha nadir bir kanser türüdür. Melanom hızlı bir şekilde yayılabilir ve tedavi edilmezse hayati tehlike oluşturabilir. Vücudun herhangi bir bölgesinde ortaya çıkabilir ve sıklıkla mevcut bir benin (nevüs) kanserleşmesiyle başlar.
Mikozis fungoides: Deri kanseri olarak sınıflandırılan bir tür lenfoma olan Hodgkin dışı lenfoma grubuna dahil olan nadir bir hastalıktır. MF, lenfosit adı verilen beyaz kan hücreleri olan T hücrelerinden kaynaklanır. Bu hastalık, T hücrelerinin deride anormal olarak büyümesi ve birikmesi sonucu ortaya çıkar. Uzun yıllar takip gerektiren bir deri kanseri türüdür.
Deri kanserleri erkenden teşhis ve tedavi edilirse oldukça yüksek iyileşme oranlarına sahiptir. Erken teşhis için düzenli olarak deri muayenesi yapılması, deri kanseri riskini azaltmada önemli bir adımdır. Öncesinde bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom veya melanom geliştirip tedavi ile iyileşen bireylerin ilk 5 yıl yılda 2 sefer deri muayenesine başvurması önerilmektedir.

GENİTAL SİĞİL
Genital siğil (Kondiloma aküminata), insan papilloma virüsü (HPV) adı verilen virüsün neden olduğu bulaşıcı bir deri hastalığıdır. Bu hastalığın en yaygın nedeni, cinsel temas sırasında HPV'nin bulaşmasıdır. Genital siğil, cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında yer alır ve genital bölge, anüs, vulva, penis, vajina, serviks (rahim ağzı) gibi bölgelerde oluşabilir.
Genital siğiller; et benzeri, kabarık, renkli veya deri renginde olabilen yumuşak kitlelerdir. Çoğunlukla karnabahar benzeri bir yapıya sahiptirler ve birbirleriyle veya deri ile birleşerek geniş yüzeyli siğil kümeleri oluşturabilirler. Genital siğiller genellikle ağrısızdır, ancak bazı durumlarda kaşıntı veya rahatsızlık hissi verebilirler.
HPV, 200'den fazla farklı tipte virüs içerir ve bunlardan bazıları genital siğillere neden olurken, diğerleri rahim ağzı kanseri gibi daha ciddi durumlarla ilişkilidir. Bazı genital siğiller zamanla kendiliğinden kaybolabilirken, diğerleri uzun süre kalıcı olabilir. Bu nedenle, genital siğil şüphesi durumunda bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.Genital siğil tanısı, genellikle deri muayenesi ile konur. Bazen dermatoskop gibi cihazlarla inceleme yapılabilir veya siğilin bulunduğu bölgeden alınan doku örneği (biyopsi) laboratuvar testi için incelenebilir.
Genital siğillerin tedavisi, hastalığın yaygınlığına, büyüklüğüne ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişir. Tedavi seçenekleri şunları içerebilir:
Krem veya Losyonlar Siğillerin üzerine uygulanan topikal ilaçlar siğillerin yok olmasına yardımcı olabilir.
Kriyoterapi Sıvı nitrojen ile siğillerin dondurulması yoluyla tedavi edilir.
Elektrokoterizasyon Elektrik akımı kullanılarak siğillerin yakılabilir.
Lazer Tedavisi Lazer ışığı kullanılarak siğillerin yok edilebilir.
Cerrahi Müdahale Büyük ve dirençli siğillerin cerrahi olarak çıkartılabilir.
Tedavi edilmeyen genital siğiller zamanla büyüyebilir ve çevredeki dokulara yayılabilir. Ayrıca, cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılmasını önlemek için korunmasız cinsel ilişkiden kaçınmak ve eşinizle açık iletişimde olmak da önemlidir. Düzenli sağlık kontrolü ve HPV aşısı, genital siğil ve ilgili hastalıklardan korunmada etkili yöntemlerdir.
Genital siğiller; et benzeri, kabarık, renkli veya deri renginde olabilen yumuşak kitlelerdir. Çoğunlukla karnabahar benzeri bir yapıya sahiptirler ve birbirleriyle veya deri ile birleşerek geniş yüzeyli siğil kümeleri oluşturabilirler. Genital siğiller genellikle ağrısızdır, ancak bazı durumlarda kaşıntı veya rahatsızlık hissi verebilirler.
HPV, 200'den fazla farklı tipte virüs içerir ve bunlardan bazıları genital siğillere neden olurken, diğerleri rahim ağzı kanseri gibi daha ciddi durumlarla ilişkilidir. Bazı genital siğiller zamanla kendiliğinden kaybolabilirken, diğerleri uzun süre kalıcı olabilir. Bu nedenle, genital siğil şüphesi durumunda bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.Genital siğil tanısı, genellikle deri muayenesi ile konur. Bazen dermatoskop gibi cihazlarla inceleme yapılabilir veya siğilin bulunduğu bölgeden alınan doku örneği (biyopsi) laboratuvar testi için incelenebilir.
Genital siğillerin tedavisi, hastalığın yaygınlığına, büyüklüğüne ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişir. Tedavi seçenekleri şunları içerebilir:
Krem veya Losyonlar Siğillerin üzerine uygulanan topikal ilaçlar siğillerin yok olmasına yardımcı olabilir.
Kriyoterapi Sıvı nitrojen ile siğillerin dondurulması yoluyla tedavi edilir.
Elektrokoterizasyon Elektrik akımı kullanılarak siğillerin yakılabilir.
Lazer Tedavisi Lazer ışığı kullanılarak siğillerin yok edilebilir.
Cerrahi Müdahale Büyük ve dirençli siğillerin cerrahi olarak çıkartılabilir.
Tedavi edilmeyen genital siğiller zamanla büyüyebilir ve çevredeki dokulara yayılabilir. Ayrıca, cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılmasını önlemek için korunmasız cinsel ilişkiden kaçınmak ve eşinizle açık iletişimde olmak da önemlidir. Düzenli sağlık kontrolü ve HPV aşısı, genital siğil ve ilgili hastalıklardan korunmada etkili yöntemlerdir.

ÇOCUKLUK ÇAĞI DERİ HASTALIKLARI
Çocukluk çağı deri hastalıkları, çocuklarda sıkça görülen ve çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilen deri problemleridir. Çocukluk çağı deri hastalıklarından bazıları:
Suçiçeği (Varicella): Suçiçeği virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Kırmızı kabarcıklar ve sulu döküntülerle karakterizedir. Ateş, halsizlik ve kaşıntı gibi belirtilerle birlikte görülebilir.
Ürtiker (Kurdeşen): Ciltte kaşıntılı, kabarık, kırmızı lekeler veya kabarcıkların ortaya çıktığı alerjik bir reaksiyondur. Besinler, ilaçlar veya alerjenlere karşı bağışıklık sisteminin tepkisi sonucu gelişebilir.
Atopik Dermatit (Egzama): Derinin kızarıklık, kaşıntı, kuruma ve döküntülerle seyreden inflamatuar bir hastalığıdır. Genetik yatkınlık, alerjenler ve çevresel faktörler atopik dermatitin nedenlerinden bazılarıdır.
Mantar Enfeksiyonları: Çocuklarda sıklıkla saç derisinde, kasıkta ve vücut kıvrımlarında görülen mantar enfeksiyonlarıdır. Kaşıntı, kızarıklık ve bazen kabarcıklarla karakterizedir.
Molluskum (Molluscum Contagiosum): Deride ortası göbekli kabarıklıkların görüldüğü viral bir enfeksiyondur. Çocuklar arasında yaygındır ve genellikle zamanla kendiliğinden geçer.
Seboreik Dermatit (Kepeklenme): Kafa derisi, yüz ve vücutta yağlı ve pullu lezyonlarla kendini gösteren bir deri hastalığıdır.
Hemanjiomlar: Yenidoğanlarda ve bebeklerde sıkça görülen, kan damarlarından kaynaklanan kırmızı veya mor renkli tümörlerdir. Genellikle zamanla küçülür veya kaybolur. İyileşmeyen olgularda tedavi başlanmalıdır.
Sedef Hastalığı (Psoriasis): Kalıtsal bir hastalık olan sedef, deride hızlı hücre üretimi nedeniyle pullu, kırmızı lekelerle kendini gösterir. Çocuklarda genellikle diz, dirsek, kafa derisi gibi bölgelerde görülür.
Vitiligo: Vitiligo, deride melanosit adı verilen pigment üreten hücrelerin kaybı sonucu beyaz lekelerin oluştuğu bir deri hastalığıdır. Çocuklarda da görülebilir.
Pedikülozis (Bit): Baş, vücut veya kasık bölgelerinde bulunan bitler, kaşıntı ve kızarıklığa neden olabilir.
Çocuğunuzda deride anormal değişiklikler veya şüpheli döküntüler fark ederseniz, erken tanı ve tedavi için dermatoloğunuza başvurunuz.
Suçiçeği (Varicella): Suçiçeği virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Kırmızı kabarcıklar ve sulu döküntülerle karakterizedir. Ateş, halsizlik ve kaşıntı gibi belirtilerle birlikte görülebilir.
Ürtiker (Kurdeşen): Ciltte kaşıntılı, kabarık, kırmızı lekeler veya kabarcıkların ortaya çıktığı alerjik bir reaksiyondur. Besinler, ilaçlar veya alerjenlere karşı bağışıklık sisteminin tepkisi sonucu gelişebilir.
Atopik Dermatit (Egzama): Derinin kızarıklık, kaşıntı, kuruma ve döküntülerle seyreden inflamatuar bir hastalığıdır. Genetik yatkınlık, alerjenler ve çevresel faktörler atopik dermatitin nedenlerinden bazılarıdır.
Mantar Enfeksiyonları: Çocuklarda sıklıkla saç derisinde, kasıkta ve vücut kıvrımlarında görülen mantar enfeksiyonlarıdır. Kaşıntı, kızarıklık ve bazen kabarcıklarla karakterizedir.
Molluskum (Molluscum Contagiosum): Deride ortası göbekli kabarıklıkların görüldüğü viral bir enfeksiyondur. Çocuklar arasında yaygındır ve genellikle zamanla kendiliğinden geçer.
Seboreik Dermatit (Kepeklenme): Kafa derisi, yüz ve vücutta yağlı ve pullu lezyonlarla kendini gösteren bir deri hastalığıdır.
Hemanjiomlar: Yenidoğanlarda ve bebeklerde sıkça görülen, kan damarlarından kaynaklanan kırmızı veya mor renkli tümörlerdir. Genellikle zamanla küçülür veya kaybolur. İyileşmeyen olgularda tedavi başlanmalıdır.
Sedef Hastalığı (Psoriasis): Kalıtsal bir hastalık olan sedef, deride hızlı hücre üretimi nedeniyle pullu, kırmızı lekelerle kendini gösterir. Çocuklarda genellikle diz, dirsek, kafa derisi gibi bölgelerde görülür.
Vitiligo: Vitiligo, deride melanosit adı verilen pigment üreten hücrelerin kaybı sonucu beyaz lekelerin oluştuğu bir deri hastalığıdır. Çocuklarda da görülebilir.
Pedikülozis (Bit): Baş, vücut veya kasık bölgelerinde bulunan bitler, kaşıntı ve kızarıklığa neden olabilir.
Çocuğunuzda deride anormal değişiklikler veya şüpheli döküntüler fark ederseniz, erken tanı ve tedavi için dermatoloğunuza başvurunuz.

KAŞINTI
Kaşıntı, deride rahatsızlık veya tahriş hissi ile karakterize olan rahatsızlık veren bir duyusal tepkidir. Tıp dilinde "pruritus" olarak adlandırılan bu durum, çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir ve genellikle deride bir sorunun veya altta yatan sistemik bir hastalığın belirtisi olabilir. Kaşıntı, her yaşta insanı etkileyebilir ve farklı şiddette olabilir.
Kaşıntının Nedenleri:
Deri Hastalıkları: Egzama, sedef hastalığı, kurdeşen, mantar enfeksiyonları gibi çeşitli deri rahatsızlıkları kaşıntıya neden olabilir.
Alerjik Reaksiyonlar: Deri teması sonucu alerjik reaksiyonlar kaşıntıya yol açabilir. Alerjenler arasında sabun, deterjan, kozmetik ürünler, lateks, bitki polenleri ve ev tozu bulunabilir.
Kuruluk: Derideki kuruluk, nem eksikliği ve soğuk hava gibi faktörler kaşıntıya neden olabilir.
Böcek Isırıkları ve Sokmaları: Sivrisinek, karınca, arı, eşek arısı gibi böceklerin ısırmaları ve sokmaları kaşıntıya neden olabilir.
Güneş Yanığı: Uzun süre güneşe maruz kalmak sonucu deride oluşan güneş yanığı kaşıntılı olabilir.
Sistemik Hastalıklar: Karaciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları, tiroid problemleri ve diyabet gibi bazı sistemik hastalıklar kaşıntıya neden olabilir.
Psikolojik Faktörler: Stres, kaygı ve depresyon gibi psikolojik faktörler de kaşıntının şiddetini artırabilir.
Kaşıntının Tedavisi:
Kaşıntının tedavisi, altta yatan nedenin belirlenmesine bağlı olarak değişir. Hafif kaşıntı durumunda, deriyi nemlendiren losyonlar veya kremler kullanmak, kaşıntıyı azaltmada yardımcı olabilir. Ciddi kaşıntı durumunda, topikal veya sistemik ilaçlar kullanılabilir. Özellikle kaşıntıya alerjik reaksiyonların neden olduğu durumlarda, alerjenlerden kaçınmak tedavi için önemlidir.
Kaşıntının Nedenleri:
Deri Hastalıkları: Egzama, sedef hastalığı, kurdeşen, mantar enfeksiyonları gibi çeşitli deri rahatsızlıkları kaşıntıya neden olabilir.
Alerjik Reaksiyonlar: Deri teması sonucu alerjik reaksiyonlar kaşıntıya yol açabilir. Alerjenler arasında sabun, deterjan, kozmetik ürünler, lateks, bitki polenleri ve ev tozu bulunabilir.
Kuruluk: Derideki kuruluk, nem eksikliği ve soğuk hava gibi faktörler kaşıntıya neden olabilir.
Böcek Isırıkları ve Sokmaları: Sivrisinek, karınca, arı, eşek arısı gibi böceklerin ısırmaları ve sokmaları kaşıntıya neden olabilir.
Güneş Yanığı: Uzun süre güneşe maruz kalmak sonucu deride oluşan güneş yanığı kaşıntılı olabilir.
Sistemik Hastalıklar: Karaciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları, tiroid problemleri ve diyabet gibi bazı sistemik hastalıklar kaşıntıya neden olabilir.
Psikolojik Faktörler: Stres, kaygı ve depresyon gibi psikolojik faktörler de kaşıntının şiddetini artırabilir.
Kaşıntının Tedavisi:
Kaşıntının tedavisi, altta yatan nedenin belirlenmesine bağlı olarak değişir. Hafif kaşıntı durumunda, deriyi nemlendiren losyonlar veya kremler kullanmak, kaşıntıyı azaltmada yardımcı olabilir. Ciddi kaşıntı durumunda, topikal veya sistemik ilaçlar kullanılabilir. Özellikle kaşıntıya alerjik reaksiyonların neden olduğu durumlarda, alerjenlerden kaçınmak tedavi için önemlidir.

ALOPESİ AREATA (SAÇKIRAN HASTALIĞI)
Saçkıran, tıbbi terimle alopesi areata, saçlı deri üzerinde yuvarlak veya oval şekillerde, belirgin saç dökülmesine neden olan otoimmün bir deri hastalığıdır. Bu durumda vücut bağışıklık sistemi, saç köklerini yanlışlıkla yabancı bir madde olarak algılar ve onlara saldırarak saç dökülmesine yol açar. Saçkıran, genellikle saçın bulunduğu bölgelerde yuvarlak veya oval şekilde saçsız alanların oluşmasıyla kendini gösterir.
Saçkıranın belirtileri şunları içerebilir:
Yuvarlak veya oval şekilde saçsız lekeler: Saçkıranın en belirgin belirtisi saçlı deri üzerinde yuvarlak veya oval şekillerde saçsız lekelerdir.
Saç dökülmesi: Saçkıranın etkilediği alanlardaki saçlar kısa sürede dökülür ve bu saçsız alanlar çıplak gözle kolayca fark edilir.
Kaşıntı veya ağrı: Saçkıran genellikle kaşıntı veya ağrıya neden olmaz, ancak saç dökülmesi sürecinde bazı hafif tahrişler oluşabilir.
Saçkıran her yaşta ortaya çıkabilir, ancak genellikle çocukluk veya gençlik dönemlerinde başlar. Tedavi, saçkıranın yaygınlığına ve şiddetine bağlı olarak değişebilir. Saçkıran tedavisinde topikal, sistemik ajanlar ile PRP ve mezoterapi işlemleri uygulanabilmektedir.
Saçkıranın belirtileri şunları içerebilir:
Yuvarlak veya oval şekilde saçsız lekeler: Saçkıranın en belirgin belirtisi saçlı deri üzerinde yuvarlak veya oval şekillerde saçsız lekelerdir.
Saç dökülmesi: Saçkıranın etkilediği alanlardaki saçlar kısa sürede dökülür ve bu saçsız alanlar çıplak gözle kolayca fark edilir.
Kaşıntı veya ağrı: Saçkıran genellikle kaşıntı veya ağrıya neden olmaz, ancak saç dökülmesi sürecinde bazı hafif tahrişler oluşabilir.
Saçkıran her yaşta ortaya çıkabilir, ancak genellikle çocukluk veya gençlik dönemlerinde başlar. Tedavi, saçkıranın yaygınlığına ve şiddetine bağlı olarak değişebilir. Saçkıran tedavisinde topikal, sistemik ajanlar ile PRP ve mezoterapi işlemleri uygulanabilmektedir.
bottom of page